- Sözleşmenin uyarlanması nedir?
Sözleşmenin kurulmasından sonra içerdiği şartlarda önemli değişiklikler meydana gelebilir. Sonradan ortaya çıkan bu değişiklikler, sözleşmenin kurulduğu zamanda mevcut olan ve taraflarca göz önünde tutulan şartlardan esaslı surette sapmış olabilir. Böylece sözleşmenin kurulduğu anda mevcut olan şartlarla sonradan ortaya çıkan şartlar artık birbirine uymamakta; sözleşmenin kurulduğu anla ifa anı arasında bulunması gereken uyum çökmüş bulunmaktadır (Prof. Dr. Fikret EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2015, s. 480 vd.).
Böyle durumlarda borçlar hukukunda geçerli olan ilkelerden ahde vefa yani sözleşmeye bağlılık (pacta sunt servanda) ve beklenmeyen hal (clausula rebus sic stantibus) ilkelerine göre yorum yapılması gerekmektedir.
Ahde vefa ilkesine göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır.
Beklenmeyen hal ya da emprevizyon ilkesi (clausula rebus sic stantibus), sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi kabul edilmektedir. Buna göre borçlu, ancak sözleşmenin şartları değişmediği takdirde borcunu ifa ile yükümlüdür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun yürürlüğe girmesinden önce yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Götürü taahhüt” başlıklı 365/II maddesindeki “Fakat evvelce tahmin olunamıyan veya tahmin olunup ta iki tarafça nazara alınmıyan haller işin yapılmasına mani olur veya yapılmasını son derece işkal ederse hakim, haiz olduğu takdir hakkı dolayısiyle ya tekarrür eden bedeli tezyit veya mukaveleyi fesheyler.” hükmü sadece götürü bedel işler için getirilmiş bir uyarlama mekanizması idi. Ancak, Türk Medeni Kanunu’nun 2 nci maddesinden hareketle sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak "işlem temelinin çökmesi" durumunda sözleşmenin uyarlanması yoluna gidilmekte idi. 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte genel olarak sözleşmenin uyarlanması, yasal altyapıya kavuşmuştur.
- Sözleşmenin uyarlanmasının şartları nelerdir?
TBK’nın “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 nci maddesi şu şekildedir:
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”
Maddenin gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir:
“Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.
- Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
- Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
- Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
- Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.”
İlk olarak sözleşmenin uyarlanması için borçlunun ya sözleşmeyi ifa etmemiş ya da ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması gerekmektedir (emsal Yargıtay 6. HD., T. 19.1.2023, E. 2022/540, K. 2023/150). 4735 sayılı Kanun’a göre yapılan sözleşmelerde yüklenicilerin haklarını saklı tuttuklarına dair kaydı yapım işlerinde geçici kabul tutanağı (Yargıtay 15. HD., T. 13.11.2015, E. 2015/1637, K. 2015/5752), mal ve hizmet alımlarında kabul tutanakları üzerine yazması şarttır. Ayrıca, sözleşmenin kurulduğu andaki şartların önemli ölçüde değişmiş olması, bu değişen şartların taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum oluşturması ve bu durumun oluşmasının da borçludan kaynaklanmamış olması gerekmektedir. Bu olağanüstü durum sebebiyle sözleşmenin yapıldığı sıradaki olguların borçlu aleyhine değişmesi ve bu değişimin dürüstlük kurallarına göre borçludan ifanın beklenememesi kadar esaslı bir değişim olması gerekir. Sözleşmenin uyarlanması için gereken tüm bu şartların bir arada bulunması zorunludur. Başka bir deyişle 6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesinde belirtilen bu şartlardan bir tanesi dahi bulunmazsa sözleşmenin uyarlanması söz konusu olmayacaktır.
Sözleşmenin kurulmasından sonra değişen şartlar, sözleşmenin kuruluşu safhasında mevcut olmayan ve o zamanki gerçeklerle bağdaşmayan, ancak sözleşmenin ifası sırasında ortaya çıkmış olan ve sözleşme bakımından belirli bir önemi haiz bulunan olaylardır. Değişen şartların öncelikle sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkması gerekir. Sözleşmenin kurulmasından önce var olan ancak taraflarca bilinmeyen veya yanlış tasavvur edilen şartlar sözleşmenin uyarlanmasına değil irade sakatlıklarına yol açar. Ayrıca sonradan ortaya çıkan olağanüstü durum toplumun tamamını yahut belirli bir kısmını etkilemiş olmalıdır. Sadece birkaç borçluyu etkileyen olaylar sözleşmenin uyarlanması için yeterli değildir (Yargıtay HGK., T. 15.2.2023, E. 2021/972, K. 2023/67).
- Sözleşmenin uyarlanmasında öngörülemezlik halinin tespiti
Sözleşmenin kurulmasında sonra ortaya çıkan ve sözleşmenin uyarlanmasını gerektiren şartların taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum olması gerekir. Bu kapsamda öngörülemezlik, sözleşmenin uyarlanmasında en temel ve kilit noktayı oluşturmaktadır. Öngörülemezlik, genel olarak kişinin iş hayatının olağan akışında göz önüne almakla yükümlü olmadığı durumları ifade eder. Taraflar sözleşme ilişkisini kurarken, sözleşmenin kuruluşundan sonra ortaya çıkan durumları öngörebiliyorlarsa bu durumda sözleşmenin uyarlanması söz konusu olmaz. Bu hâlde tarafların değişen şartlara ilişkin her türlü riski üstlenmiş olduğu kabul edilir ve sözleşme hükümleri değişen şartlarda da uygulama bulur.
Değişen şartların öngörülemezliği tespit edilirken objektif bir değerlendirme yapılmalıdır. Başka bir deyişle objektif olarak öngörülmesi gereken bir durum tarafların basiretsizliği sebebiyle göz önüne alınmamışsa bu durumda öngörülemezlikten değil öngörülebilir bir durumdan bahsedilmelidir. Ayrıca öngörülemezliğin tespitini yapılırken yalnızca değişen şartların ortaya çıkma ihtimali göz önüne alınmamalı, değişen şartlar öngörülebilir olsa da bu durumun kapsamı, şekli ve sonuçları tahmin edilemez bir nitelik taşımalıdır. Başka bir deyişle taraflar sözleşmenin kurulmasından sonra değişen şartları öngörmüş olsalar da bu durumun sonuçları açısından bir öngörülemezlik söz konusuysa bu hâlde diğer şartların varlığı hâlinde öngörülemeyen hususlar için uyarlama talep edilebilmelidir. Bu durumda öngörülemezliğin hukuki sonuç doğurabilmesi için öngörülemeyen durumun, öngörülebilir durumdan esaslı surette sapmış olması gerekir (Yargıtay HGK., T. 15.2.2023, E. 2021/972, K. 2023/67).
- Götürü bedel işlerde sözleşmenin uyarlanması
TBK'da aşırı ifa güçlüğü durumunda 138. maddede genel olarak, 480/II maddesinde de götürü bedelli eser sözleşmelerinde özel olarak uyarlama ile ilgili düzenleme yapılmıştır. TBK'nın 480. maddesinin bir ve ikinci fıkralarında şu hükümler yer almaktadır:
“Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.
Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.”
TBK'nın 480/II maddesindeki uyarlamaya ilişkin düzenleme ve hükmün götürü bedelli işlerde uygulanması mümkün olup, birim fiyatlı sözleşmenin TBK'nın 480/II maddesine göre uyarlanması mümkün değildir (Yargıtay 15. HD., T. 2.6.2020, E. 2019/3771, K. 2020/1216).
TBK 138 ile 480’deki uyarlama arasındaki temel fark 138. maddede yer alan borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olma şartının 480. maddede yer almamasıdır. Bununla birlikte TBK 480 ile aynı mahiyette düzenleme 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 365 nci maddesinde “Götürü pazarlık edilmiş ise, mütaahhit yapılacak şeyi kararlaştırılan fiata yapmağa mecburdur. Yapılacak şey, tahmin edilen miktardan fazla say ve masrafı mucip olsa bile, müteahhit bedelin arttırılmasını isteyemez.
Fakat evvelce tahmin olunamıyan veya tahmin olunup ta iki tarafça nazara alınmıyan haller işin yapılmasına mani olur veya yapılmasını son derece işkal ederse hakim, haiz olduğu takdir hakkı dolayısiyle ya tekarrür eden bedeli tezyit veya mukaveleyi fesheyler.”
şekliyle mevcut idi.
818 Sayılı Borçlar Kanunu'nda da sözleşmenin uyarlanmasında borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olma şartı olmamasına rağmen, Yargıtay İçtihatlarında edim itiraz kaydı konulmaksızın ifa edilmiş ise, ifada bulunmakla onu yerine getirme güç ve imkanına sahip olunduğu ve değişen şartlara rağmen edimin ifa edilebileceğini kabul edilmiş olduğundan sözleşmenin uyarlanmasının istenemeyeceği kabul edilmiştir (Yargıtay 15. HD., T. 16.9.2019, E. 2018/3543, K. 2019/3495).
Sonuç olarak, TBK’nın 480/II maddesindeki götürü bedel sözleşmelere özgü uyarlamaya ilişkin düzenleme 138. maddedeki genel düzenlemeden farklılık gösterse de, götürü bedel sözleşmeler açısından da çekincesiz olarak gerçekleştirilen edim için sonradan sözleşmenin uyarlanması talebinde bulunulması mümkün değildir.
- Sözleşmenin uyarlanmasının somut olaylarla değerlendirilmesi
Yukarıda gerekçelerine yer verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.2.2023 tarih ve E. 2021/972, K. 2023/67 sayılı ilamında; bir taşımacılık sözleşmesinde sözleşme imzalandıktan sonra araçlara UKOME kararı ile Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçme mecburiyeti getirilmesi üzerine geçiş ücreti maliyeti nedeniyle sözleşmenin uyarlanması talebi karara bağlanmıştır.
İlamda, taraflar sözleşmenin kurulmasından sonra değişen şartları öngörmüş olsalar da bu durumun sonuçları açısından bir öngörülemezlik söz konusuysa bu hâlde diğer şartların varlığı hâlinde öngörülemeyen hususlar için uyarlama talep edilebilmelidir. Bu durumda öngörülemezliğin hukuki sonuç doğurabilmesi için öngörülemeyen durumun, öngörülebilir durumdan esaslı surette sapmış olması gerektiği ifade edilerek, uzun zamandır taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin sözleşmenin imzalandığı sırada Yavuz Sultan Selim Köprüsünün yakın bir zamanda açılabileceği hususunu öngörmesi gerektiği, ancak anılan köprünün yakın bir zamanda açılabileceğini öngörmesi, köprü açıldıktan sonra bir kısım araçlara yeni köprüden geçme mecburiyeti getirileceğini, açılan yeni köprü ve otoyol fiyatlarının ne olacağı hususlarını da öngörebileceği anlamına gelmeyeceği yorumu yapılmıştır.
Bu kararda dikkat çeken husus, öngörülebilir bir olayın sonuçlarının öngörülemez olabileceği ve böyle durumlarda da sözleşmenin uyarlanması yoluna gidilebileceğidir. Gerçekten de, taşımacılık yapan yüklenicinin yapılmakta olan köprünün açılmasını öngörmesi beklenebilirse de, köprü geçiş ücretinin ne kadar olacağını öngörmesi ve bunu teklifine yansıtması beklenemez.
Yargıtay 6. HD., 11.1.2024 tarih ve E. 2022/4213, K. 2024/107 sayılı ilamında, fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen malzemeli yemek alım işinde asgari ücrette meydana gelen beklenenin üzerindeki artışa dayalı olarak hizmet sözleşmesi bedelinin uyarlanması istemine ilişkin davada, asgari ücretin kanunla belirlendiği, sözleşmelerde asgari ücret altında ödeme yapılmasına ilişkin hükümlerin kanuna aykırılık nedeniyle yok hükmünde olduğu belirtilerek yükleniciye asgari ücret fiyat farkı ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Bu kararda, sözleşmenin uyarlanması hususu TBK’daki hükümler çerçevesinde hiç tartışılmadan tamamen asgari ücretin altında ücret ödenmesinin kanuna aykırılığından bahisle bir sonuca varılmıştır.
Kanaatimizce, kanunen yüklenici çalışanlara asgari ücretin altında bir ödeme yapamayacak olmakla birlikte, işçilere ödediği asgari ücret farkını idareden talep edip edemeyecek olması TBK’daki sözleşmenin uyarlanması şartları çerçevesinde değerlendirilmelidir. Yapılan değerlendirme sonucunda, asgari ücret artışının yukarıda açıklanan sözleşmenin uyarlanması şartlarını taşıdığı sonucuna varılırsa artan tutar için uyarlama kararı verilmelidir.
Yargıtay 15. HD., T. 2.6.2020, E. 2019/3771, K. 2020/1216 sayılı ilamında, uyarlama talebinin dayanağı olarak gösterilen ruhsat alımındaki gecikme, numunelerin incelenme süresi, hakediş ödemelerindeki gecikme, anıtlar kurulunca projenin onaylanmasındaki gecikme, iş artışı ile mevsim nedeniyle çalışılmayan günler sözleşmenin yapıldığı sırada işinin ehli olup basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken yüklenici tarafından öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum niteliğinde olmadığı kararı verilmiştir.
- Sonuç
Sözleşmenin uyarlanması talebinde bulunabilmenin ön koşulu borcun henüz ifa edilmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklar saklı tutularak ifa edilmiş olmasıdır. Uyarlama için sözleşmenin kurulmasında sonra ortaya çıkan ve sözleşmenin uyarlanmasını gerektiren şartların taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum olması gerekir. Borçlu tarafından ileri sürülen gerekçelerin öngörülmeyen durum olup olmadığına, mahkemelerce, her olayın kendine özgü koşulları göz önüne alınarak karar verilecektir.
Yorum Bırak